Say Farewell To Upper East Siders

 
6 yılın sonunda elveda dediğim bir dizi daha... Lise hayatımın GG ile geçtiği gerçeği var. Evet "American teenager girls" dizisi, yeri geldi saçmaladılar ama sabırla, merakla izledim ve bitti. İzlediğim onlarca dizi arasından en çok özendiğim çift buradaydı; Chuck-Blair. Onlarınki "can't live without each other love" Hep söylüyordum, onlar kavuşsun halay çekeceğim diye. Pek başarılı bi halay olmasa da kendi çapımda odamda tepindiğim doğrudur. Sanki ben kavuştum ya, oysa ki ev topuzum, polar pijamalarım, depresyon hırkam (ki kendisi adeta bir battaniyedir), uğurlu Hello Kitty çoraplarım ve kucağımda bir kilo mandalinayla profesyonel ev kızlığının kitabını yazıp duvara asmışım.

 Blair ve buz mavisi Elie Saab elbisesi... Queen B'ciğim bu "wedding dress" ile Central Park'ta Chuck'la evlendi. Sanırım dünyanın en güzel elbisesine bakıyoruz şu an, başına taktığı taç ve dağınık topuzu.. Daha fazla devam edemeyeceğim. Hayattaki tüm "independent woman" olma çabam kendime Elie Saab tasarımı bi elbise, Louboutin ayakkabı, Tiffany Co. yüzük almak için. Arkamdan yalnız ve 1224234 kedisiyle öldü ama bi ayakkabıya bin beş yüz lira verirdi desinler bari, şanım yürüsün.
Ahanda babasının oğlu, Henry Bass!
 Benim için GG demek Chuck-Blair ve New York manzarası olduğu için geri kalanlarla çok ilgilenmedim. Yine de değinmeden geçemeyeceğim. 


Sevgili "attention whore"umuz Serena, o kadar saçmaladı etti döndü dolaştı yine Dan'e geldi. Yani ne diyeyim ayrı ayrı iticilikte şahtınız, yeniden bi araya geldiniz şahbaz oldunuz. İlla Serena'ya da bi düğün yazacaktınız, minnoşların efendisi Nate varken olmadı be senaristler. Bu sefer güldürmedi diyip Serena'nın Georges Chakra imzalı wedding dress'ine gelmek istiyorum. Bizdeki klasik gelinlik anlayışına pek uymasa da ben beğendim. Gerçi içimizdeki kıskançlığı bi yana bırakıp düşünelim, benim boyum kadar bacağı olan (bakın 1.60ım diyorum) hatuna da herşey yakışır.






Sadık bir Gossip Girl izleyicisi olarak unutamadığım bazı sahneler, replikler var. Şöyle ki;
 Birinciliği tabii ki buna veriyorum. Hayır yani daha nolsun, ne desin? Acil durumda kullanılacak replikler listemde en üst sırada kendisi.
Evet kimse bize böyle şeyler demediği için, bi köşede hasedimizden çatladıktan sonra "Çok mu imkansız yaa" diyerek hayal etmeye devam edebiliriz. Tabii onlar hikayenin sonunda kavuşurken bizi anca beş yüz yaşındaki Münevver Hanım Teyze "meeendis" torununa beğenecek. Hani söyleyeyim dedim.
Oh la la! Paris'i en yakın arkadaşınla alt üst etmek.

Bu kadar fazla spoylır verip de Gossip Girl'ün kim olduğunu söylememezlik yapmayacağım. Son iki sezondur hikayenin sarpa sardığını hepimiz biliyoruz. Yeterli ipucu olmayan tek konu Gossip Girl'ün kim olduğuydu. 6 sezondur, dizinin ana hattını oluşturan, tüm olayların başlangıcı olan kişi Brooklyn'li Lonely Boy Dan Humphrey imiş. Tüm bu Gossip Girl olma çabasına da onlardan biri olmak için başlamış. Açıkçası bu cevap pek yeterli değildi bana. Daha derin vay be diyeceğimiz bişey olmalıydı. Çünkü beklenti yıllar yılı o kadar yükseldi ki Gossip Girl'ün Dan Humphrey çıkması senaristlerin "Off şu Gossip Girl kim olsa ya kime yıksak da kurtulsak?" demesi gibi sanki. Tabii bilmiyorum kitap serisinde de orijinal son böyle mi, eğer öyleyse yapacak bişey yok.



 
 Ve benim için en özel olan şeyi en sona bıraktım. Blair'in kendini özdeşleştirdiği tek isim Audrey Hepburn. Sanırım onu en çok bu yüzden seviyorum, o da benim gibi Audrey-lover ve rüyaları hep Audrey Hepburn filmlerinde geçiyor. Yukarıdaki fotoğraf Breakfast at Tiffany's de Holly'nin yağmurda kedisini aradığı sahnenin Blair versiyonu. 

Bu arada spoylırlar için..
 
Sanırım artık veda etme zamanı,
"Hoşça kal Upper East Siders, yine buluşmak üzere Manhattan"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.