LA CITTA DI DIO
TANRININ ŞEHRİ
Bu fotoğrafı görüp de bu şehre bu yakıştırmayı haklı bulmamak bence imkansız. 11 günlük turumuzda benim için hem en olaylı hem de geriye dönüp baktığımda en sevdiğim şehir Roma'ydı. Üstelik Paris'in soğuk ve kibirli halinden sonra güneşli bir günle karşılamıştı bizi.
Roma'ya adım atan tüm turistler gibi biz de soluğu Fontana Di Trevi'de bizim deyişimizle Aşk Çeşmesi'nde aldık. Öncelikle şunu söyleyeyim göründüğünden daha büyük bir çeşme bu. Daracık sokakların arasına saklanmış, ihtişamlı, gürültülü ve etrafı her daim kalabalık...
Öpüşürken fotoğraf çektirenler, para atarken fotoğraf çektirenler, parayı atamayıp mazgallara düşürenler, merdivenlerde yer kapmaya çalışanlar, çeşmenin kenarına oturup ıslananlar, çeşmenin içindeki paralara bakıp hesap yapanlar gibi pek çok çeşidi mevcut bu kalabalığın. Aşk Çeşmesi'nde fotoğraf çekme merasiminden sonra, tam karşıda dondurmacıdan mutlaka dondurma yiyin. Hayatımda yediğim en lezzeli dondurmaydı.

Her yol Roma'ya çıktığı gibi Roma'da her yol bir meydana çıkıyor. Mesafeler de kısa olunca şehri yürüyerek gezmek çok daha güzel geliyor. Gerçi kafanızı hangi yöne çevirirseniz çevirin mutlaka tarihi eser görüyorsunuz. Adamlar yüzyıllar boyunca yapmışlar da yapmışlar.
Üstteki kalabalık yer ''Spanish Steps/İspanyol Merdivenleri'' Roma'nın en meşhur meydanı ''Piazza Di Spagna''da. Tepedeki kiliseyle meydanı bağlamak için yapılmış. Işıl ışıl harika bi manzarası var. Gönül isterdi ki İspanyol Merdivenleri'nde Prensses Ann gibi Joe'yla dolaşalım edelim ama bi dahakine artık. (bknz: Roman Holiday)
Gladyatörler, kanlı dövüşler, efsaneler ve Colosseo.. Bizim deyişimizle Kolezyum. Biz gittiğimizde kapalıydı çevresinde tur atıp demir parmaklıklardan içeri bakmakla yetindik. Nerdeyse iki bin yıllık olması dışında açıkçası benim pek ilgimi çekmemişti, izlediğim filmlerden olsa gerek fazla ürkütücü geliyor.

Biz ocak ayında orda olduğumuz için bazilikaya girmek için kıyafet kuralları bizi bağlamadı. Şöyle ki girişteki tabelada kadınların mini etek ve askılı kıyafetlerle erkeklerin ise şortla girmesinin yasak olduğu yazıyordu. Yazın turist yoğunluğunda ve sıcakta bu kural ne derecede katı bilemiyorum. Bu arada bazilikaya giriş ücretsiz ve fotoğraf çekmek serbest. İçeride papaların mezarları, cennet-cehennem freskleri ve bir sürü heykel var. Eğer şanslıysanız bizim gibi Türk bir kafileye denk gelirseniz peşlerine takılın, bedavadan turist rehberi bulmuş olursunuz.
![]() | |||
Meydandaki sütunlar ve düzenleme Bernini'ye ait. Kendisine hayran olmamak mümkün değil. |
![]() | |
St. Pietro Bazilika'sında Michelangelo'nun Meryem ve İsa heykeli. |
![]() | ||||
Müzenin içinde şapeli gösteren tabelalardan biri |
Michelangelo / Kıyamet Günü |
Michelangelo / Adem'in Yaratılışı |
![]() |
Müze içinde Sistine Şapel'in bulunduğu yere gitmek için pek çok merdivenden çıkmanız gerekiyor. O merdivenlerden çektiğim müze içindeki avlunun fotoğrafı. |
![]() |
Vatikan müzesi içinde soyadımın yazılı olduğu heykeller de vardı. Köklü aileyiz zaar. |
Roma'yla ilgili anlatmam gereken en önemli şeyi en sona bıraktım; soyuldum! Evet, Roma gerçekten de hırsızlarıyla da meşhurmuş. Şehirdeki son gecemizde ki ertesi gün öğlen Amsterdam'a gidecektik, metroda cüzdanımı ve telefonumu çaldırdım.
Şöyle ki gezilecek yerler bitmiş, hediyelik eşyalarımızı da almış otele dönüyorduk. Cüzdanımda sadece 5 euro kalmıştı onu da dönerken bira almak için ayırmıştım. Ertesi gün Amsterdam'a geçeceğimiz için annem para göndericekti, iyi ki parayı çekmemişim. İçime mi doğdu nedir internetten hesabıma bakayım da öyle çekeyim dedim. Otele dönmek için metroya bindik. Bu arada Roma metrosunun bizim İstanbul metrobüsünden hiç bi farkı yok. Öyle medeniyetin beşiği, Avrupa diye büyütmeyin gözünüzde. İnsanlar winrar şeklinde biniyorlar metroya. Yolculuk sırasında bağıra bağıra Türkçe konuştuğumdan ve ellerimizde koca haritalarla dikkat çektik hırsızın hedefi olduk sanırım. Bi alnımızda bunlar turist diye yazmıyordu herhalde.
Neyse, Gizem'le yanyana dururken sürekli bi adam itip aramıza girmeye çalışıyordu. Zaten sıkışıklıktan hareket edicek yer yok bir de sohbete dalınca adama çok dikkat etmedik. Bi kaç durak sonra otelimizin olduğu Termini'de indik. İner inmez çantamda hafifliği hissettim, çantamı yokluyordum ki o adamla gözgöze geldim. O da aynı durakta inmiş ve dikkatlice bana bakıyordu. Heh işte bişeylerin ters gittiğini o an çaktım. Çantamı açtım ve cüzdanım içinde yoktu. Kızlara seslendim, onlar panikle çantamı kontrol ederken ben ağlamaya başlamıştım bile. İçindeki para çok küçük bi mebla zaten düşündüğüm o değil banka kartlarım ve Portugal Residence kartımdı. Çünkü o kartla Avrupa içinde dolaşıyordum, Portekiz'den çıkışımı da o kart sağlayacaktı. Merdivenlerden çıkıp istasyon içinde polis ararken ki bu yaklaşık bir beş dakika sonra oluyor telefonumun da çalındığını farkettim. O ana dair hatırladığım tek şey çantamın içindekileri yere boşaltıp ağlaya ağlaya aramam.
Hayatımda ilk defa bişeylerimi çaldırıyordum, üstelik evimden binlerce km uzakta dilini bile bilmediğim bi ülkede parasız ve kimliksiz kaldım. Bi şekilde polis merkezini bulduk, ağlaya ağlaya durumu anlattım. Bana tutanak doldurttu, olayı yazdım. Gözgöze geldiğim adam olduğunu söylesem de çalarken görmediğim için bişey çıkmayacağı çok belliydi. Zaten bulunmasını istediğim şeyleri yazarken banka kartlarım, kimliğim ve residence kartımı yazmıştım. Polis kadın cüzdanı yakınlarda bi yere atabileceğini, etrafa bakmamız gerektiğini söyledi. Tabii burda İtalyan polisinin mallığı ortaya çıkıyor. Ben mi bakıcam senin işin bu haspam ya bi de öyle rahat öyle alışmışlar ki buna. Türkiye'de sırf polis değil meraklı amcalar teyzeler bile yardım ederler iki su getirtirler, kenara köşeye oturtup sakinleştirirler turiste saygı efendime söyleyeyim bi bağrımıza basma var bizde. Hiiç bunlarda öyle bişey yok, hırsızlığa alışkınlar. Zaten sonra otele dönünce cüzdanımın çalındığını söylediğim resepsiyonist de o komik İngilizcesiyle "Evet oluyor öyle" demişti, insan bi üzüldüm der ya. Neyse polis merkezinden çıktıktan sonra istasyondaki kuytulara köşelere, raylara, çöp kutularına baktık. Malesef bulamadık.
Otele dönünce annemle konuştum, daha cüzdanımı çaldırdığımı söylemeden para gönderdiğini söyleyince işler daha bi karıştı. Öğlen birde Eindhoven'a uçağım var ve beş kuruş param yok. Allahtan pasaportumu otelde bırakmıştım da ordan yırttım. Sabah erkenden kalkıp önce Türkiye'de hesabımın olduğu banka şubesine faks çektim, annemin ordan parayı çekmesini istediğime dair. Annem o parayı tekrar Ekin'in kartına yatırdı. Sonra otele yakın olduğunu duygusuz itelek resepsiyonistten öğrendiğim Roma Türk Büyükelçiliğine gittim. Hani bi umut belki polisler cüzdanı bulup oraya getirmişlerdir diye ama yok tabii. Oraya da iletişim bilgilerimi bıraktım, ülkeden çıkışta bi sorun yaşayıp yaşamayacağımı sordum. Korktuğum şey oydu çünkü. Neyse ki bişey olmadı. En çok üzüldüğüm şeylerse ikinci yaş günümde pastamın mumlarını üflerken çekilen fotoğrafımın, hatıra diye saklayacağım müze biletlerinin ve telefonumda Ekin'le şarkı söylediğim videoların gitmesi oldu. Hayır yani embesil napıcan o fotoğrafları zaten içinde azıcık para vardı anca bi kahve içerdin onla bari yakına at cüzdanı. Hıı bu arada gelelim residence kart olayına, daha önce 182 euro'ya çıkartmıştım. Çaldırdığım için tekrar çıkarttım ve 40 euro'ya patladı. Heyy gidi hey ben o 40 euro'ya varille margarita içerdim ya neyse.
Benim Roma maceram böyleydi işte. Bu soyulma hikayesi bile beni İtalyanlar'dan Roma'dan soğutmadı. Tabii bunda 3 İtalyanla birlikte yaşamamın etkisi büyük. Hatta tekrar gitmek istediğim şehirlerden biri. Gerçi ben bu saflıkla bu sefer metroda böbreklerimi çaldırıp gelirim tövbe yarabbim.
Özetle Roma'ya gidin gezin görün. Mutlaka dondurma yiyin, pizza yiyin, Aşk Çeşmesi'ndeki paraları hesaplayın, soyulmamaya dikkat edin.
Aaa bu arada önemli bir noktaya değinmek istiyorum, İtalyan erkekleri denildiği kadar yakışıklı değiller. Öyle abartıldığı gibi bi durum yok yani hatta Türk erkeklerine fiziki açıdan çok benziyorlar. Lanet olsun ki yalnızca fiziki açıdan, evet İtalyan erkeklerinin çok sempatik ve kibar oldukları gerçeği var.
Roma postunu şu fotoğrafla bitirmek istiyorum sevgili koala tutan papa-severler, hoşçakalınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.