6 yılın sonunda elveda dediğim bir dizi daha... Lise hayatımın GG ile geçtiği gerçeği var. Evet "American teenager girls" dizisi, yeri geldi saçmaladılar ama sabırla, merakla izledim ve bitti. İzlediğim onlarca dizi arasından en çok özendiğim çift buradaydı; Chuck-Blair. Onlarınki "can't live without each other love" Hep söylüyordum, onlar kavuşsun halay çekeceğim diye. Pek başarılı bi halay olmasa da kendi çapımda odamda tepindiğim doğrudur. Sanki ben kavuştum ya, oysa ki ev topuzum, polar pijamalarım, depresyon hırkam (ki kendisi adeta bir battaniyedir), uğurlu Hello Kitty çoraplarım ve kucağımda bir kilo mandalinayla profesyonel ev kızlığının kitabını yazıp duvara asmışım.
Say Farewell To Upper East Siders
Madrid Me Mata
Madrid... Denize kıyısı olmayan ya da içinden nehir geçmeyen tek Avrupa başkenti. Sırf bu yüzden sevebileceğimi düşünmüyordum ama fena yanıldım. Programımız sebebiyle sadece bir gün gezmemize rağmen tarihi dokusu, geniş sokakları ve kocaman parklarıyla Madrid'i pek sevdim.
Sol Meydanındaki ağaca tırmanan ayı heykeli şehrin sembollerinden biri |
Ulaşımın çok rahat ve kolay olduğu bi şehir, metroyla her yere ulaşmak mümkün. Havaalanından şehir merkezine, Sol Meydanı ya da onların deyişiyle "Puerta Del Sol" yani "Güneşin Kapısı"na gittik.
Etiketler:
Buika,
Espana,
Madrid,
Madrid Sarayı,
Park Retiro,
Parque Del Retiro,
Plaza Del Espana,
Plaza Mayor,
Puerto Del Sol,
Royal Palace of Madrid,
Sol Meydanı
Dairy Of A Day Dreamer
Bazen aynaya daha dikkatli baktığın günler olur çünkü merak ettiğin sadece nasıl göründüğün değildir. Geriye dönüp geldiğin yollara, nerde olduğuna ve nereye gitmek istediğine bakarsın. Bu his çoğu zaman sağlam bi düşüşün ardından yara bereyle gelir. Düşünür durursun ihtimalleri, yaşadıklarını, kararlarını sorgularsın da sorgularsın. İşte ben ne zaman böyle hissetsem az konuşur, çok duyarım. Yine öyle vakitlerden birinde, günlerimi yeterince sıkıcı ve aynı geçiriyorum. Şöyle ki;
Cansu'ya tavlada bol bol yeniliyorum, hem de öyle böyle yenilmek değil. Gerçi karşımda her tarafından bal akan bi insan olunca arada hile yapmama rağmen yine yeniliyorum. (Düşün yani 5-2 atıp 5-3 kapısını alan biriyim) Erkek tavlasını eski sevgilimden öğrendim, adam düzgün öğretemedi hilekarlığım ordan alışkanlık. Hıı bir de Zeki Müren kapısı sorunsalı yaşıyorum. Kapıyı alsam bi dert açsam daha büyük bi dert. Özetle sayarak oynamama, pulum kırıldığında ya da okullar tatil olduğuna sövmelerime katlanan bi arkadaşım varken, hayat güzel.
Etiketler:
Blair Waldorf,
Chuck Bass,
Derek Shepherd,
Emirgan,
Gossip Girl,
Grey's Anatomy,
İstinye,
Küçük Aptalın Büyük Dünyası,
McDreamy,
Meredith Grey,
Pucca,
Starbucks,
Tavla,
Toffee Nut Latte
When In Rome, Do As The Romans Do
LA CITTA DI DIO
TANRININ ŞEHRİ
Bu fotoğrafı görüp de bu şehre bu yakıştırmayı haklı bulmamak bence imkansız. 11 günlük turumuzda benim için hem en olaylı hem de geriye dönüp baktığımda en sevdiğim şehir Roma'ydı. Üstelik Paris'in soğuk ve kibirli halinden sonra güneşli bir günle karşılamıştı bizi.
Roma'ya adım atan tüm turistler gibi biz de soluğu Fontana Di Trevi'de bizim deyişimizle Aşk Çeşmesi'nde aldık. Öncelikle şunu söyleyeyim göründüğünden daha büyük bir çeşme bu. Daracık sokakların arasına saklanmış, ihtişamlı, gürültülü ve etrafı her daim kalabalık...
Öpüşürken fotoğraf çektirenler, para atarken fotoğraf çektirenler, parayı atamayıp mazgallara düşürenler, merdivenlerde yer kapmaya çalışanlar, çeşmenin kenarına oturup ıslananlar, çeşmenin içindeki paralara bakıp hesap yapanlar gibi pek çok çeşidi mevcut bu kalabalığın. Aşk Çeşmesi'nde fotoğraf çekme merasiminden sonra, tam karşıda dondurmacıdan mutlaka dondurma yiyin. Hayatımda yediğim en lezzeli dondurmaydı.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2Uc9Ze7TkEl3ANs5E5jyqitx7450bHIXM8KGMJTKPX4YKAkgg30fNiDMVNvuHtzItulJVmcq9bVpUkTu-6RovlejLLMMWCYjElnW0yTIZ3rXUZSk8GNb7Yo08za39AayGa1fi2wU8TP0M/s400/blogger-image-382812931.jpg)
Her yol Roma'ya çıktığı gibi Roma'da her yol bir meydana çıkıyor. Mesafeler de kısa olunca şehri yürüyerek gezmek çok daha güzel geliyor. Gerçi kafanızı hangi yöne çevirirseniz çevirin mutlaka tarihi eser görüyorsunuz. Adamlar yüzyıllar boyunca yapmışlar da yapmışlar.
Üstteki kalabalık yer ''Spanish Steps/İspanyol Merdivenleri'' Roma'nın en meşhur meydanı ''Piazza Di Spagna''da. Tepedeki kiliseyle meydanı bağlamak için yapılmış. Işıl ışıl harika bi manzarası var. Gönül isterdi ki İspanyol Merdivenleri'nde Prensses Ann gibi Joe'yla dolaşalım edelim ama bi dahakine artık. (bknz: Roman Holiday)
Etiketler:
Aşk Çeşmesi,
Colosseo,
Dondurma,
Fontana Di Trevi,
İspanyol Merdivenleri,
Papa,
Pope,
Roma,
Romans,
Rome,
Sistin Şapeli,
Sistine Chapell,
Spanish Steps,
St. Pietro,
Termini,
Vatican,
Vatikan
Keep Calm And Carrie On
Sanırım İstanbul en sıkıcı hafta sonlarından birini geçiriyor. Puslu, karanlık bir hava ve buz gibi rüzgar... Ne zaman canım sıkkın olsa yaptığım bişey var ''Sex And The City'' izlemek. Sanırım zamanla bir terapi halini aldı benim için. Canım Carrie, yine tüm haftasonu seninleydim.
Carrie'nin şapşallığı, içince sağlam dağıtması, alışveriş manyaklığı, Mr. Big'e olan tutkusu, ''The One''ı arayış çabası ... Onu benim için en sevdiğim dizi karakterlerinden biri yapıyor. Gerçekte yaşayıp tee New York'lardan çıkıp gelse de kahve içsek iki lafın belini kırsak demiyor değilim arada. Saçmalıkları, sakarlığı, şanssızlıkları, içinden geleni yapması ve yine ucunun kendine dokunması gibi daha bir sürü şeyiyle uzun zamandır hayali bff'im kendisi.
Oh La La! Paris Is Burning
'' Paris is always a good idea.''
Audrey Hepburn
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgG3fxzEpWHUzq_oKJ8cRuevjXo5froM4fAFYgTZddsiVQhwDYl9EJKpwvfUDTLewz6iMA9v_0FnxV9AW_JmBMYvEyAZfQNAmUeakTB9uPnPgWdhdZ6Ju8CKjRmmgrtIJIP50BOmhZ_zsrK/s200/parisbilet.jpg)
Beauvais havaalanı Paris'e 40 dakika uzaklıkta, havaalanından daha çok go kart pistine benzeyen bir yer. Şehre gidiş shuttle'larla sağlanıyor. Tabii Paris'e ulaşmak için otobüse 15 euro vermeniz gerekiyor.
Uykulu ve yorgun bi halde otobüsteyken nerde olduğumu anlamamıştım ta ki Eiffel'i görene kadar. Yorgunluk bi anda silindi yerini şapşal bi gülümsemeye bıraktı. Otobüsün son durağı Concorde Meydanı yakınlarında bi yer, orda inip elimizde haritayla daha önce kararlaştırdığımız oteli bulmak için metroyla Republique'e gittik. İnternetten bulduğumuz otel geceliğine 80 euro diyince vazgeçip başka bi otel ararken Boulevard Voltaire'de 'İstanbul Kebab'ı gördük. Lisboa'da ya da Madrid'te bi kebapçı görürseniz şaşırabilirsiniz ama Paris ve Amsterdam için kesinlikle böyle bişey yok. Kebapçının sahibi Türk adam bizi çocukluk arkadaşının oteline gönderdi, geceliği 23 euro'ya kaldık.
Behlül'ün duvarındaki fotoğrafı ben çektim! |
Garden of Monet
İstanbul'un her yerinde billboard'larda bu afişi görmeniz mümkün. 9 Ekim - 6 Ocak arasında Monet'in eserleri Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesinde sergilenecek. Ben de öğrenince dayanamadım, okulu asıp Cansu'la sergiyi görmeye gittim.
The Bitch Is Back
Post'a Georgina Sparks'tan bir sözle başlamak sanırım en iyisi. Evet, uzun bi aradan sonra (baya baya uzun bi ara) yeniden bişeyler yazmaya karar verdim. En son Erasmus'tayken yazıyordum yani bir yıl önce. ''Bir yıl'' yazarken ne kadar kısa ama ben bu bir yıla en önemli hayallerimden birini sığdırdım, çok iyi dostluklar kurdum, hep görmek istediğim şehirleri gördüm. Benim için dolu dolu ve hiç unutmayacağım bir zaman dilimiydi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)