12 günlük Ankara gezmelerimi bir post'a sığdıramadım tabii. Gerçi bu 12 gün içerisinde sadece 2 gün evde oturdum, şansıma Ankara da pek bi güneşliydi ya. Neyse..
Ankara gibi suya hasret bi şehre en büyük iyilik herhalde, Göksu Park.
Kuşlar ve ördeklerle dolu yapay bir göl burası, pek sevdim. Etrafında da cafeler restaurantlar var.
Gölün etrafını turladıktan sonra bi cafeye oturduk. Tüm cafelerde salıncak ve semaver çay olayı var. Göl manzarasına karşı salıncağa kurulup arada uyudum uyandım ben de. Bu arada iki kişilik semaverden kişi başı 4 bardak çay çıkıyor, çaya doydum diyebilirim. Biz Elida Cafe'ye oturduk. Sebebiyse yukarıda da görüldüğü gibi semaverin yanında sınırsız mısır ve kurabiye olması. Kurabiyeler de lezzetliydi fakat bir patlamış mısır delisi olarak en son 3. kaseyi yerken kuzenim zorla elimden aldı, ayıp etti.
Göksu Park, Ankara'da en sevdiğim yerlerden biri oldu.
Ata'yı ziyaret etmeden dönmedim tabii. Okulların tatil olmasından sanırım pek kalabalık değildi.
Onu anlamak, görmek fikirlerine sahip çıkmaktan geçiyor elbet. Fakat yine de ona bu kadar yakın olmak, kullandığı eşyaları, kıyafetlerini görmek insanı çok etkiliyor. Gazi Mustafa Kemal'in özel eşyalarının sergilenmesinin yanında Kurtuluş Savaşı'nı anlatan bir müze var. Ses efektleri, gerçek mermiler ve tasvirlerle o dönem çok güzel anlatılmış. Yalnız benim gibi alerjik bir insansanız, o ortamı canlandırmak için hazırlanmış toz ve duman sebebiyle kriziniz tutabilir. İlk gezdiğimde de aynı şey olmuştu, ikinci sefer yine alerji krizimin tutması ise biraz benim hatam. Ama öyle bir ortamda benim alerjim pek bi önemsiz kalıyor ya, neyse.
![]() |
Ata'nın tören arabası |
![]() |
Ata'nın şahsi arabası |
Kızılay'da bi sürü cafe'nin olduğu, insanların "5 liraya kahve falı baktırmak ister misiniz?" diye önünüzü kestiği bir caddeler bütünlüğü var. Adını hatırlayamıyorum. Çok da lazım değil zaten, sevemedim orayı. Fazla kalabalık olmasından mütevellit insanlara çarpmamak elde değil.
Memur şehri aman ne düzenli saygılı dediğimiz Ankara'da insanlar
çarpınca bir "pardon" bile demiyor. Evet, İstanbul da halkının
kibarlığıyla ün salmış bi yer değil ama ya ben Ankara'da çok kaba
insanlara denk geldim ya da halka karışmakta başarılı değilim
bilemedim. Özellikle Kızılay'da bir teyze sanki benimle Amerikan futbolu
oynuyordu yahu. Neyse..
Ve Tunalı Hilmi Caddesi, Ankara'da en çok vakit geçirdiğim yerlerden biri. Özellikle akşamları kalabalık cıvıl cıvıl oluyor. Cadde üstünde pek çok cafe ve restaurant var demiştim. Bunlardan biri de Tunalı Balıkçısı.
Dekoru, ambiyansıyla çok sevimli bi yer. Masalar rengarenk ve üstünde renkli fenerlerle aydınlatmayı sağlamışlar. Yoldan geçerken insanın dikkatini çekiyor, bakmadan edemiyorsun. Tabii benim turist avareliğimin de etkisi var bunda. Bence yolunuz Ankara'ya düşerse bi uğrayın derim, tavsiye ederim. Ben pek beğendim.
Benim Ankara gezim böyleydi işte. Hep "Sevmiyorum o şehri" derdim kendi kendime. Gerçi İstanbul'da doğup büyümüş birinin Ankara'yı sevebileceğine hala inanmıyorum ama çok güzel günler geçirdim, kuzenimle güzel anılarımıza yenilerini ekledik. Sanırım artık Ankara'yı değil ama ordaki anılarımı seviyorum. Hal böyle olunca bana Ankara yolları daha çok gözükecek gibi.
Hoşça kalınız efeniim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.