Olduramıyorsan eğer, gitmek gerekli daha fazla yormadan, bıktırmadan. Eskiden savaşmaya, nefesin bitene kadar koşmaya inanırdım, adımın anlamı ruhuma işlemiş ya. Şimdiyse büyümenin verdiği kırgınlıktan mı hevesimin kaçmasından mıdır nedir daha az umursar oldum. Savaşmaya değecek şeyler bu kadar az iken bavulunu toplayıp yeni hikayelere hazırlanmak için gitmek çok güzel bir özgürlük değil mi?
Hal böyle olunca dedim ki diğer semalarda güneş nasıl doğup batıyormuş bir de ordan bakayım. Kaçış rotama biz İstanbulluların her daim hor gördüğü, Beyatlı'nın en güzel yanı "Ankara Garı'ndan trenle İstanbul'a dönüşü" dediği başkentten başladım. Denizi olmayan suya hasret bu memur şehrini nemsiz kuru soğuk havasıyla kabul edip gezdim de gezdim.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXPHLsUrWSEtQonR7LJdI04tXqcL8Zi2Uabx0oD_kueASuZkOz-UwT_emO0MGjhQMqoexuUo_c6i6ZlkIVW7Lf8OQpPlvsSqbFMDntC_bqLyJpfM_NviPsAS-3r_Pl2OoULHFzyFmLhPu9/s400/ankaraan%C4%B1t.jpg) |
Anıtkabir'den Ankara |
Yatıp kalkıp dua ediyorum, bi yapımcı beni keşfetse de gezi programı sundursa diye. Adı bile belli "Cahide İle Minnoş Gezmeler" efsane olurdum ya neyse.
Ankara izlenimlerime geçeyim artık. Kuzenim burda Hacettepe'de okuyor, ben de onu ziyarete geldim. Sağolsun durmaksızın gezdirdi beni. Daha önce iki defa gelmiştim Ankara'ya vize işlemlerim için. O zaman en çok Bahçeli 7. Cadde'yi sevmiştim. Gelince yine gitmek istedim. Mağazaların, cafelerin, barların olduğu ve daha çok üniversitelilerin takıldığı bir yer.
7. Cadde'deki favori mekanım Havelka. Daha önceki gelişimde de burda oturmuştuk Ekin'le. Müzikleri ve çalışanların samimiyeti gayet rahat hissettiriyor. İlk olarak Bailey's içip bff'imi andıktan sonra bomontiye geçtim. Bu arada fıçı bomontiyi sulu bomonti yapmadıkları için ayrı bir takdir ettim.