25. Kristal Elma bu yıl farklı bir konsepteydi ki bence harikaydı. 3 gün süren bir festival halinde, ülkenin reklam ve iletişim dalında önemli isimlerinin yanında global anlamda çok ünlü isimleri konuşmacı olarak dinlediğim bir organizasyon oldu.
Grey İstanbul, hem organizasyonu düzenleyen Reklamcılar Derneği'nin başkanı Alper Üner'in CEO'su olduğu hem de Kristal Elma'nın reklam ajansı olarak biraz ev sahibi gibiydi, gibiydik. Çünkü afişler, dağıtılan kitapçıklar ve içerikler bizim ajans tarafından yapılmıştı, Kristal için hazırlık sürecine bizzat şahit olmuş biri olarak bu çok heyecanlandırdı beni.
Festival 25 Eylül'de "Turkish Madmen Era" isimli panelle başladı. Konuşmacılar arasında Haluk Mesci de vardı ki benim en çok dinlemek istediğim isimdi. Sivri dili ve sektöre dair iddialı açıklamalarıyla reklam sektöründen olmayan pek çok kişinin de bildiği bir adam Mesci, diğerlerinin uzun ve sıkıcı konuşmalarına nazaran hemen dinleyiciyi kendisine çekti gerek esprileriyle gerekse yine o sivri açıklamalarıyla. Her ne kadar Nesteren Davutoğlu'nun moderatörlüğü bana sıkıcı gelse de sektöre benim yaşım kadar yıllarını vermiş bu adamlardan Türkiye'de reklamcılığı dinlemek hoştu.
Eli Acıman Room'da gerçekleşen bir diğer panelde ise Grey İstanbul Creative Director'ü Engin Kafadar, 41!29? Founder&Managing Director'ü Alemşah Öztürk, TBWA Chief Creative Officer'ı İlkay Gürpınar, Rafineri Ajans Başkan Yardımcısı Ayşe Bali ve Karpat Polat konuşmacıydı.
Çay alırken mutfakta karşılaştığım Engin Kafadar'ı orada görmek tuhaf bir histi açıkçası, sektör için epey yetkili bir abiydi o. Sanki arkadaşlarımdan biri orada konuşuyor gibi hissettim ki kendisiyle sabah günaydınlaşmamız ve terasta çakmağım olmayınca sigaramı yakmışlığı var tabii bu da bir arkadaşlık başlangıcı. Neyse, Engin yaratıcılık ve cesaret ile ilgili çok güzel şeyler söyledi. Hatta şöyle bir cümle kurdu yaratıcılık cesaretiyle ilgili "Bize koşma düşersin dendi ama koş denmedi" Sektöre yeni giren gençleri merak etmeleri, her zaman neden diye sormaları, cesur ve araştırmacı olmaları konusunda uyardı. "Kuru yolum" reklamına ve ismine değindi ki hislerime tercüman oldu. Tavuğu 'kuru yolmak'tan gelen bir teknolojiden ismini alan bu şeyi 'kuru yol' olarak anlamış biriydim. O da böyle bir ismin algısının çok düşük olacağını fakat müşteri bunu isterse yapacak bir şey olmadığını söyledi. Bu arada o "kuru yolum"un ajansı kim ya da bir ajansı var mı bilmiyorum.
Çay alırken mutfakta karşılaştığım Engin Kafadar'ı orada görmek tuhaf bir histi açıkçası, sektör için epey yetkili bir abiydi o. Sanki arkadaşlarımdan biri orada konuşuyor gibi hissettim ki kendisiyle sabah günaydınlaşmamız ve terasta çakmağım olmayınca sigaramı yakmışlığı var tabii bu da bir arkadaşlık başlangıcı. Neyse, Engin yaratıcılık ve cesaret ile ilgili çok güzel şeyler söyledi. Hatta şöyle bir cümle kurdu yaratıcılık cesaretiyle ilgili "Bize koşma düşersin dendi ama koş denmedi" Sektöre yeni giren gençleri merak etmeleri, her zaman neden diye sormaları, cesur ve araştırmacı olmaları konusunda uyardı. "Kuru yolum" reklamına ve ismine değindi ki hislerime tercüman oldu. Tavuğu 'kuru yolmak'tan gelen bir teknolojiden ismini alan bu şeyi 'kuru yol' olarak anlamış biriydim. O da böyle bir ismin algısının çok düşük olacağını fakat müşteri bunu isterse yapacak bir şey olmadığını söyledi. Bu arada o "kuru yolum"un ajansı kim ya da bir ajansı var mı bilmiyorum.
Gelelim minnoşların efendisi Alemşah Öztürk'e... Adama böyle dedim ama içimden geldi vallahi, şahane bir enerjisi var. 41!29?, Grey'in de bağlı olduğu WPP şirketine bağlı. Alemşah Öztürk'ün kocaman gövdesi, Dali bıyıkları ve inanılmaz yumuşak bir ses tonu var. Sanırım önceki hayatında bir çizgi film karakteriydi. Konuşma stili, her ne kadar arka sıralardan az görebilsem de mimikleri etkileyiciydi.O da yaratıcılığın ne olduğundan ne olmadığından bahsetti. Hani hep yaratıcılığın gökten inen bir şey olduğuna dair inanç var ya aksine, yaratıcılığın metadolojisi olan bir platform olduğunu savundu. Ve ekledi ki; "Mantıksızlık seviyesinde optimist ol" 22 yıllık hayatıma cuk oturan bir cümle kurdu sağolsun.
Biraz da Karpat Polat'tan bahsetmek istiyorum. DDB'deki hisselerini sattıktan sonra hayatında yeni bir sayfa açtı. Yaptığı işlere bakarsanız inanılmaz dolu bir adam, pek çok başarısı var. Türk reklam sektöründeki star stratejisi ve jingle yapmaktan farklı reklamın çok az olduğuna değindi ki haklıydı. Ama arz ve talep dengesinde eğer müşteri bunu istiyorsa ve bu star stratejisinden hala verim alınabiliyorsa ajansın yapmamasında bir neden göremiyorum ben. Ülkece tutan bir şeyin suyunu çıkarma konusunda mükemmeliz. Onun konuşmasından çekip çıkardığım özlü söz ise "Eğer elindeki araç bir çekiçse her şeyi çivi olarak görmelisin." Fazla iddialıydı ve konuşması sırasında gereksiz yerlerde yurt dışı çalışma tecrübesine atıfta bulundu. Garipsemiyorum ilk reklamında Kristal kazanmış egosu yüksek bir abimiz.
Ayşe Bali ve İlkay Gürpınar'a gelirsek, güçlü Madwoman oldukları her hallerinden belli. Onun dışında İlkay Gürpınar inanılmaz derecede sempatikti bana göre, ses tonu ve konuşmasıyla. O da yaratıcılığın yeni bir keşif değil, var olan beklentiler arasında ilişkiler kurmak olduğunu söyledi. Çakmağı ateşle değil de suyla anlatabilmek yaratıcılıktır.
![]() |
Saat 15:00'te Lowe Partner&President Jeremy Hine 'Emerging Creative?' sunumunda dünyadan çok güzel yaratıcılık örnekleri verdi. |
Ve saat 16:00'da Grey New York President&CCO Tor Mhyren 'Creatice Culture: Build It And They Will Come' sunumunu yaptı. Grey İstanbul yine tam kadro oradaydı. Zaten ertesi gün Tor ajansta da bir sunum yaptı. Önce Grey'i anlatan 3 buçuk dakikalık bir video izletti, dünya çapında yapılan işlerin olduğu. Kendisi çatır çatır Amerikan İngilizcesi konuştuğu için anlamak kolaydı. Grey'in 2011 Cannes'daki "famousily" olayına değindi ki sunumun en eğlenceli kısmı burasıydı. Bir çuval inciri berbat etmenin sosyal medyada nasıl kurtarılabildiğine dair fazla iyi bir hikaye. Hatırlamayanlar için tık tık lütfen.
Grey'i fazlaca anlatan ve diğer ajanslardan farklı yere koyan bir sunumu vardı. Ki Madman'in de o yıllardaki Grey'le fazlaca bağdaştığını söyledi.
![]() |
Üstündeki Coca Cola fontlu tişörtü pek güzeldi. |
Günün son ve en uzun sunumu Coca Cola Co. VP of Global Advertising Strategy and Creative Excellence Jonathan Mildenhall'dan geldi. Aşırı sempatik, güleç bir adamdı. Aksaklıklar sebebiyle zaten sarkmış bir program vardı ortada ve sunumu 5 buçuk gibi başladı. Yorulmuş ve dikkati dağınık kalabalığı enerjisiyle bir anda kendine çekti. Coca Cola'nın Content 2020 olayından bahsetti. Ki adamlardaki bütçeye, dünya çapında yaptıkları işlere hepimiz hayretle baktık. Gerçi reklam bütçelerinin %70'ini olağan garanti işlere, %20'sini az riskli işlere %10'unu ise yüksek riskli işlere ayırdıklarını söyledi. Sonrasında dünya çapında yaptıkları işlerden örnekler gösterdi. Daha önceden bilip de hayran olduğum Avusturalya'daki isme özel Coca Cola şişesi işi inanılmaz rakamlara ulaşmış. Zaten etkili bir iş olduğunu biliyorduk ama rakamlarla görünce "Coca Cola beni de işe al Allahsız" diye bağırdım içimden.
Bu arada festival alanında pek çok markanın standı ve eğlenceli işleri vardı. Tişört boyama, karakterlerle fotoğraf çektirme, oyunlar ve hediyeler... Tam bir festival ortamıydı yani. Tabii çimleri, bahçesi, binalarıyla Santral kampüsüne aşık olmamak elde değil. Okulum bitti zaten boşluktayım, bi daha okullu olasım geldi.
![]() | |
Kristal 25. Yıl |
![]() |
İçinde defterlerin, kalemlerin ve hediyelerin olduğu girişte kayıt yaptırırken verilen çanta ve Kristal kitapçığı. Ehee çantaya bayıldım! |
![]() |
Bana 232423 beden büyük gelen, üstünde 25. yıl logosunun olduğu tişört. |
![]() | |||
Ve istedim ki post'u böyle bir özlü sözle bitirelim sayın ad-lovers'lar. Nice Kristal'de buluşup Havva olup kendi elmamızı almamız dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.